Kısalan Zamandan Uzayan Bedene: Mekanik Saat ve Beden İlişkisi Üzerine, Halil İbrahim Doğramacı
- Derinden Dergi
- 10 Oca 2022
- 5 dakikada okunur

İnsanoğlunun zamanı ölçme (horology) ve geçen zamanı kaydetme (history) gibi uğraşlarının kaynağı genellikle mücbir bazı sebeplerde aranır. Tarımı yapılabilir bitkilerin ekim ve hasat zamanlarının tayini ve sulama için nehir taşkınlarının yıl içerisindeki döngüsünün bilinmek istenmesi gibi sâikler, gerçekten de horolojiye dair köken incelemesi yapan birinin, ilk elde ulaşacağı sebepler olacaktır. Bununla birlikte özellikle temel ihtiyaçların karşılandığı bir vasatta zaman ölçümü ve bu ölçüme dair geliştirilen teknoloji, pratik bir yarar gözetilmeyen salt bir merak konusu olarak da karşımıza çıkabilir. Bu noktada zamanı “doğru ölçme” ile zamanı ve onu ölçen saatleri “merak etme” arasında bir farklılaşma meydana gelir. Dikkat edilirse ilkinde, referansı ister gezegenlerin döngüsel hareketleri olsun isterse de günümüz teknolojisinin imkânıyla atomların rezonans frekansları olsun, daima belirli bir sika (güvenilir) harekete atıf vardır. İkincisinde ise zaman mefhumunu ve onu ölçen saatleri güven kategorisinden çok farklı bir mecrada irdeleme arzusu göze çarpar. Yine de bu iki yaklaşım tarzı, birbirinden keskin çizgilerle ayrılabilir değildir. Merak, aynı zamanda doğru ölçmenin ve hatta “doğru”nun ne’liğinin merakına doğru genişleyebilirken, güvenilir harekete yapılan vurgu da saat üretimi bağlamında güvenilir materyal ve güvenilir işçilik talebine doğru kayabilir. Böylece ilk elde farklılaşma olarak verdiğimiz ayrım bir dereceye kadar buharlaşır. Gündelik hayatta ise buharlaşan bu ayrımın mekanik ve pilli (quartz) saatler bağlamında özellikle belirlilik ve belirsizlik kelimelerine referansla yeniden yoğuştuğuna şahitlik ederiz. Çoğu zaman pilli saat kullanan bir kişinin mekanik bir saat hakkında “Haftada beş dakika geri kalacaksa ne uğraşacağım onunla!” dediğini duymuşuzdur. Bu söylemde saat ile kurulan ilişkinin bütünüyle güven kategorisi içerisinde yer aldığını fark ederiz. Tıpkı güvenilir bir ravinin rivayetine ulaşıp onu, hayatına tatbik etmek isteyen kişinin durumuna benzer şekilde saate bakıldığında “doğruluğundan şüphe edilmeyecek bir inanç” elde edilmek istenir. Çünkü ancak böyle olursa belirsizlikten kurtulunabileceği ve ilerleme kaydedilebileceği varsayılır. Böyle düşünen birisi için ise saat ve beden ilişkisi ancak aksesuar kelimesi eşliğinde anlaşılabilir. Latince “yanına gitmek, yanaşmak” gibi anlamlara gelen accedere fiilinden türeyen aksesuar kelimesinin “eklenti, tali unsur” anlamı baskındır. Bu durumda saat, pejoratif anlamıyla bir “yanaşma” olmaktan öteye geçebilir mi? Dışsal bir referansın (mesela atom saatinin kaçı gösterdiğinin) şimdi burada temsile indirgenerek bir mimesis sorununa dönüştürülen saat, kişiye kendi bedeni hakkında düşünme imkânı verebilir mi? Bu soru ister istemez kendi zıttını yedeğinde sürükler: “Peki mekanik saatlerin ne farkı var da bir eklenti ve yanaşma olmaktan öteye geçebileceği ima ediliyor?” Görebildiğimiz kadarıyla mekanik saat ile beden arasındaki ilişki her ne kadar pilli saatlerle olan ilişkiden pek çok yönüyle farklılaşsa da evvelemirde yine doğruluk sorunu ve güven kategorisi içerisinde kurulmaya başlanır. Özellikle kurmalı saatler söz konusu olduğunda saatin zamanı doğru gösterebilmesi için bedenin, mekanizmanın zembereğine güç sağlamak zorunda olması bu ilişkinin temelini oluşturur. Mekanizmanın güç rezervi yetkinliğine göre on sekiz saatte bir, günde bir, üç günde bir, sekiz günde bir gibi zaman dilimlerinde kurulmasının gerekmesi, saat ve bedeni zorunlu bir ilişki içerisine sokar. Bu noktada mekanik saatin sahibi için esasında “ilk muharrik” metaforu da devrededir. Böylece saat, zamanı gösteren bir araç olması için ona ilk hareketini veren tarafından daha en başta bir araç olarak görülmemeye başlar. Metaforik anlamıyla kendi ruhundan üfleyerek çalıştırdığı mekanizmanın o andan durana kadar geçen zaman diliminde gerçekleştireceği hareket, saat sahibinin bedeninin eseri olacaktır. Bu cümlede sahip kelimesinin seçilmesi bilinçli bir tercih olarak okunabilir. Zira bedenle kurduğu ilk ilişkide bedenin bir uzantısına (extension) dönüşen ve bu farkıyla bedene yanaşarak aksesuarlaşan pilli saatin aksine bedenden uzayarak onu(n anlamını) çoğaltan mekanik saatler söz konusu olduğunda sahip kelimesi oldukça uygun görünmektedir. Kendi öykümüzün tarihi de, sahipliğin mâliklik demek olmadığını sahabe döneminden beri hatırlar. Ayrıca sahiplik anlayışı saatle ilişkiyi araçsallaştırma kategorisinde kuran “kullanıcı” kelimesini de bertaraf eder. Beden, yürüdüğü yolda saatin sahibidir (yoldaşı) artık. Bu yol arkadaşlığı ise deminden beri sözünü ettiğimiz belirlilik – belirsizlik ayrımının ekseriyetle belirsizlik tarafında hayat bulur. İster kurmalı saatler olsun, isterse de bedenin hareketiyle kendi kendini kuran bir rotora sahip olan otomatik saatler olsun, güç rezervlerinin ve zaman tutuşlarının yetkinliği daima görecelidir. Daha açık ifadeyle, saatin ne zaman duracağı, günde kaç saniye ileri veya kaç saniye geri kalacağı gibi hususlar, saatin sahibi için merakı zinde tutan unsurlar olarak kurulan ilişkiyi güçlendirir. Bu noktada “pilli saatlerde pilin ne zaman biteceği de merak konusu edilemez mi, böylece pilli saat de belirsizlik barındırmıyor mu?” sorusu sorulabilir. Pilin güç rezervinin tükendiğini çeşitli indikatörlerle (söz gelimi saniyenin 4 saniyede bir atmaya başlaması) gösteren quartz saatlerin üretilmesi ve quartz saatin varlık sebebinin dakiklik iddiası olması, onu hâlâ terazinin belirlilik kefesine koymamıza imkân tanır. Zira mekanik saatin güç rezervinin yaklaşık olarak ne kadar kaldığını gösteren ve “power reserve” indikatörü denilen bir komplikasyona sahip saatiniz varsa dahi, duracağı zamanı tahmin edebilseniz bile yine de saatin günlük olarak doğru (!) saatten ne kadar sapacağını bilebilmeniz mümkün olmayacaktır. Çünkü yer ile yaptığı açıdan tutun, denizden yüksekliğine, bulunduğunuz konumun nem oranından, manyetik alanlara yakınlığına kadar pek çok değişken saatin zaman tutuşuna direkt etki eden unsurlar olacaktır. Hal böyle olunca 90’lı yılların sanal bebeklerinden çok daha fazla ilgi isteyen bir saat, sahibi için bırakın araç olmayı artık yaşayan bir bebek olarak görülmeye başlar. Böylece saat ile beden arasında kurulan ilişki, saatin tıpkı bir müzik enstrümanı gibi bedenin bir organına dönüştüğü uzama (extension) ilişkisinden ayrı olarak bu defa iki bedenin birbiri ile kurduğu bir karşılıklı dönüşüm ilişkisini de beraberinde getirir. Ne de olsa sahibine dakiklik özelliği kazandırabilecek saatler olduğu gibi, saatine (özellikle bakımsız bırakarak) ihmalkârlık ve savsaklık aşılayabilecek sahipler de vardır. Saatin kendi bedeninin otonomluğunu kazanma yolunda adımlar atması sonucu bir bebek gibi görüldüğü bu yeni ilişki tarzını en iyi yine saat meraklılarının ve üreticilerin saatler hakkında kullandıkları metaforlara bakarak anlayabiliriz. Örneğin zemberekten gelen gücü eşit zamanlara bölmekle görevli olan balans yayının, kadranda açılan bir delikten izlenebilmesine müsaade eden mekanik saatler söz konusu olduğunda kullanılan “open heart (açık kalp)” tabiri bu ilişkiyi en iyi gösteren metafor olarak karşımıza çıkar. Açık kalp ameliyatından başka bir yerde bu sıfat tamlamasını duymanın şokunu atlattıktan sonra gelecek olan bir teemmül, saat sahiplerinin saatleri ile kurdukları ilişkinin bu yönünü onaylamaya imkân tanır. Saat aynı zamanda artık kişinin kendi bedeninin uzantısı olarak ilk hareketini verdiği ama tüm belirsiz karakteriyle kendi kalbine (saatin kalbi) sahip olan başka bir bedendir. İki bedenin söz konusu olduğu yerde kurulan ilişki ise “şeyleştirme”ye (reification) müsaade etmeyen bir ilişki olmalıdır. Tam da bu sebeple mekanik saatler tevarüs etmezler. Onlara mirasçı olunamaz. Sahibinin ölümü halinde ya mütevaffanın bu ilişki tarzına vakıf bir yakınının himayesine geçerler (tıpkı bir yetim gibi) ya da bu ilişkiyi kuramayan bir mirasçı tarafından bu ilişkiyi yeniden kurabilecek olan bir saat meraklısına satılırlar. Şeyleştirme ilişkisinden kurtulan saatin sahibi için onun ölümünden sonra müteveffaya, son vazifesini yerine getirdiği bile vâkîdir. Polisiye edebiyattan mülhem söylemek gerekirse bir mekanik saat, yalnız başına gerçekleşen bir ölüm veya şahidi olmayan bir cinayet sonrasında meseleyi araştıran savcı ve adli tabibe müteveffanın ölüm saatini yaklaşık olarak verebilir. Güç rezervinin yetkinliği bilinen bir mekanik saat, sahibinin ölümünden sonra durarak bu sefer ceset anlamıyla bedenin kozmetik durumuna göre sahibi tarafından en son ne zaman kurulmuş olabileceğini ilgili makamlara ileterek tahmini bir ölüm saati belirlemeye yardımcı olur ve son vazifesini yerine getirir. Böylece sahibinin ölümünden çok kısa bir süre sonra bir başka muharrik kendisine dokunana kadar kalp atışlarını durdurarak sahibi ile ilişkisinin tarihini dramatik bir şekilde sonlandırır. Öyle anlaşılıyor ki kısalan ömür zamanını uzayan beden ile aşmak mümkün olmasa da genişletmek kişinin elindedir. Mekanik saatler de kendi varlık tarzlarının bir neticesi olarak kişiyi hem kendi (kişi) hem de kendi (saat) üzerine düşünmeye sevk ederek bu açık alana kapı aralarlar.
Comments