top of page

Hadrianus'un "Kendine" Anıları, İklil Satılmış

  • Yazarın fotoğrafı: Derinden Dergi
    Derinden Dergi
  • 10 Oca 2022
  • 2 dakikada okunur

Yazarın kurguladığı hayali İmparator Hadrianus'un, en büyük zenginliğim olarak nitelediği sağlığından şüphe etmesiyle birlikte hayat görüşlerini kendisinden sonra gelecek olan büyük filozof-imparator Marcus’a aktardığı anılardan oluşuyor kitap. Bu anılar, her ne kadar Marcus’a hitaben yazılsa da okuduktan sonra imparatorun, anılarını kendisi için yazdığını hissediyoruz. Kitapta alışılagelmiş tarih romanlarından farklı, tekdüzelikten uzak, yoğun bir dil kullanılmış. Doğanın ve insanın daima oluş ve bozuluş döngüsünde olduğunu benimseyen imparator, hastalandığında ölümün kendisine çok yakın olduğunu hissediyor. Ölüme yakınlık, Hadrianus’un anılarına ve hayatına bakması için bir fırsat oluyor. Doğaya, aşklarına ve geçmişine son kez bakıyormuş gibi anlatıyor Hadrianus. Hayatın içinde karşılaştığımız neredeyse tüm olaylarla ilgili yorumlar yapıyor. Bu kısımlarda son bakışın verdiği hüzün de yoğun bir şekilde hissediliyor. Karakter, imparator olmaktan daha önce Hadrianus olmak isteyen bir insan, tören ve unvanları reddedişini alçakgönüllülük olarak yorumlayanlar için bu reddedişin yalnızca kendisi ile ilgili olduğunu söylüyor. Kitabın genelinde de karakterin davranışlarının kaynağının içsel bir motivasyon olduğu görülüyor. İnsanı merkeze alan imparatorun sanat görüşünde ve kentleri inşa edişinde de bu var. O, kentleri karşılaşmalar doğrultusunda anlamlı buluyor. Ve bir heykeldeki sanatın onun hüznünü gösteren kaşları yahut bilgeliğini yansıtan gözleri olduğunu ifade ediyor. Kitapta; ölüme, hayata, aşka, uykuya, düşe, köleliğe, özgürlüğe, intihara, astrolojiye ve daha birçok konuya dair zamanı aşan felsefi yorumlar mevcut. İmparator, aynı zamanda fikirdaşlığa da büyük önem veriyor ve şöyle diyor: “..birkaç insan daha bizim düşünmüş olduğumuz gibi düşünecek, çalışacak ve duyacak; yüzyılların arasına düzensiz olarak serpiştirilmiş ve arada sırada rastlanılan bu tür ölümsüzlüğe güveniyorum”. Romanda imparatorun fanilik hakkındaki düşüncelerini şekillendiren olay da oldukça ilgi çekici: “Yorgun İmparator, Kharax’a ulaşır ulaşmaz, kıyıda oturarak Basra Körfezi’nin tuzlu ve acı sularına bakmaya başlamıştı. Zafere ulaşılacağından kuşku duymadığı bir dönemdi ama ilk kez dünyanın büyüklüğünün, ilerleyen yaşının, her birimizi çevreleyen sınırın karşı konul-mazlığını fark etmişti. Hiçbir zaman ağlayabileceği düşünüle-meyen bu adamın yanaklarından iri yaş damlaları süzülmeye baş lamıştı. Bugüne kadar tüm o bilinmedik kıyılara Roma kartallarını getiren yüksek kumandan, bu denize, hiçbir zaman demir atamayacağını anlamıştı: Uzaktan başını döndüren o bilinmeyen Doğu, Bactria, Hindistan onun için yalnız birer düş ve ad olarak kalacaktı bundan böyle. Ertesi gün alınan kötü haberler geri dönüşü zorlamıştı. Yazgımın irademi yadsıdığı her olayda, o uzak kıyıda, belki de ilk kez, kendi hayatı ile karşı karşıya kalan yaşlı bir adamın akıttığı göz yaşlarını anımsadım.” Son olarak ruhuyla vedalaşması; "cancağızım, şaşkınım, biriciğim; gövdemin yoldaşı, misafirim..” ifadeleriyle oluyor. Bu ifadeler, hayatının bütünüyle uyum içinde olduğundan oldukça samimi ve içten geliyor. Marguerite Yourcenar'ın kaleme aldığı roman, Nili Bilkur'un çevirisiyle Helikopter Yayınları tarafından yayımlandı. Ben de şöyle seslenmek isterim Hadrianus’a “Ölümsüz arkadaşım, iyi ki yazdın.”


Derinden 2021/güz sayısı, s. 14-15.

 
 
 

コメント


Yazı: Blog2_Post

©2022, derindendergi tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page